#RunSimple ve SAP

by İrem Sokullu 0

SAP_LOGOSAP’nin Chief Storyteller’ı Julie Roehm ile Türkiye’yi ziyareti sırasında yalınlık stratejisi üzerine keyifli bir sohbet yaptık.

 

– Julie Roehm kimdir, bize kendinizden söz eder misiniz?JulieRoehmInterview (1 of 1)

Türkiye’de muhtemelen kimsenin duymadığı Orta Amerika’da Wisconsin’de doğdum. Ailem çok seyahat etti. Bu durumda insan ya içine dönük oluyor veya tamamen dışa dönük. Ben dışa dönük olanlardanım. Liseyi bitirirken matematik ve fen bilimlerinde çok başarılı olduğum için rehber öğretmenler mühendislik kariyeri yapmamı önerdiler. Ben de bu yolu takip ettim. Önce Purdue üniversitesinde inşaat mühendisliği okudum ama açıkçası hiç sevmedim. Ardından finansın beni etkileyebileceğini düşünerek Chicago’da işletmecilik okumaya karar verdim; sonuçta onu da sevmedim. Bu arada aldığım pazarlama ve strateji dersleriyle bu alana kaydım. Önce Ford’da daha sonra da Daimler Chrysler’de uzun yıllar global düzeyde dahil olmak üzere farklı pozisyonlarda çalıştıktan sonra otomotivden çıkmam gerektiğini düşündüm. Karşılıklı kültürel uyumsuzluk yaşadığımız Walmart’da kısa bir süre çalıştıktan sonra kendi danışmanlık şirketimi kurdum.

– SAP ile yolunuz nasıl kesişti?

Şirketi kurduktan sonra Bill McDermott (SAP SE – CEO)Wall Street’de benimle ilgili bir haber görüyor ve çok hoşuna gidiyor. Beni arayarak görüşmek istediğini söyledi. Buluştuk ancak birlikte çalışmaya başlamadık. Beş yıl boyunca aralıklarla görüştük. Bir gün USA Today’de onun bir röportajını gördüm. SAP’nin gerçekte ne yaptığını o röportajda anladım ve hemen bu başarılı röportajı tebrik etmek için bir e-posta gönderdim. Bu bir milât oldu, Bill bana SAP’nin (Baş) HikayeAnlatıcısı ‘Chief Storyteller’ olmamı teklif etti. Şu anda SAP’nin Hikaye Anlatıcısı rolünü Pazarlama Başkan Yardımcısı ‘Senior Vice President – Marketing’ ünvanı ile birlikte yürütüyorum.

– Okuduğunuz röportajda SAP’nin gerçekte ne yaptığını anladığınızı biraz aktarabilir misiniz?

SAP, Bill’in anlatışıyla gününüzü birlikte geçirdiğiniz büyük markaların arkasındaki şirkettir. Her gün iTunes kullanıyoruz veya Nike ayakkabı giyiyoruz. SAP, bütün bu muhteşem markaların ürünlerini daha mükemmel, zamanında üretip, sunabilmeleri için güvendikleri bir sistem. SAP bir bakıma, Intel Inside gibi. Kullanıcılarımızın müşterileri ürünü aldıklarında SAP, kullanıcılarını desteklediği için daha iyi bir ürün kullanabiliyor. Bu harika bir hikaye. Herkesin kazandığı bir durum.

– Bu bilgiyi SAP’deki görevinizle örtüştürdüğünüzde neler yapıyorsunuz?

Benim SAP’deki rolüm Bill ve Yönetim Kurulu’na diğer CEO’larla ve şirket liderlerleriyle stratejik ilişki kurmaları konusunda destek vermek. Bir iş toplantısını onlardan iyi kimse tabii ki yönetemez. Burada söz ettiğim daha çok vizyoner bir bakış açısı. Biz sadece ürün ve servislerimizi değil karşılıklı vizyon ve ideallerimizi de müşterilerimizle paylaşarak daha gerçekçi ilişkiler kurmak istiyoruz. Kendi bakış açımızı paylaşmak istiyoruz. Birbirimize vereceğimiz ve birbirimizden alacağımız çok şey var, Bill ve Yönetim Kurulu çok vizyoner ve bu ürünlerimize de yansıyor. Bu, daha güvenilir bir ilişki kurmamızı sağlıyor. Kullanıcılarınız size ve vizyonunuza güveniyorsa, ürünün detaylarını daha az sorguluyorlar.

– Anladığım kadarıyla SAP, ürünlerinin şöhretini ‘zor’dan ‘basit’e çevirmeye çalışıyor.

Kesinlikle evet. Bu konuda yıllardır çok eleştiri aldık. Şöhret sadece ve ancak kişiler bunu tecrübe edebiliyorlarsa değişir. SAP olarak öğrenmemiz gereken bir başka konuda; içimizde de pratik bir şekilde çalışabilmemiz. Bu konuda şirket içinde iletişim kanallarıyla bir çok platformda haberleşiyoruz. Siz içerde karışıksanız ürününüz yalın olamaz. ‘RunSimple’ sadece bir kampanya değil, bu bir strateji.

– SAP, yeni ürünlerle bunu aşacak ve daha kullanıcı dostu olacak gibi gözüküyor.

SAP kendisini Fiori, Hana, Concur gibi ürünlerle çok geliştirdi. Örneğin, seyahat masrafları süreçlerine baktığınızda Concur’la o kadar kolaylar ki. Harika! Kağıt yok, ıslak imza yok. Sadece süreçler sadeleşmiyor aynı zamanda arayüzlerde sadeleşiyor ve kullanıcıya daha keyifli bir deneyim sunuyor.

– Sadelik, yaklaşık son beş yılda çok daha önemli olmaya başladı. İnsanlar artık daha mı sabırsız? Sadelik neden bu kadar önemli sizce?

Bence sadelik her zaman önemli oldu. Şimdi daha fazla konuşuyoruz çünkü hayatımızdaki herşey daha karmaşık. Sadece teknolojiyi kastetmiyorum. Herşeyin daha fazlası var, bir sürü iletişim kanalı var. Her taraftan baskı altındayız. İnsanlar aşırı bilgi ve iletişim ihtiyacından dolayı bunalmış durumda ve basitlik talep ediyorlar. Sunumlarımda ‘Basitlik Endeksi’ ile ilgili bilgi veriyorum. Yirmi yıl önce böyle bir endeks kime hitap ederdi? Bugün ihtiyacımız var. Neler olup bittiğini, nerede hata yaptığımızı düşünüp sonuca varmamız gerekiyor. Bunu yapmak iyi hissettiriyor. Bu manevi yönü. Bir de maddi yönü var. İstatistiklere göre yüzlerce milyon doları sırf basit olmadığımız için kaybediyoruz. Her geçen gün sadelik isteyen kişilerin sayısı artıyor. Her dört kişiden üçü bunu söylüyorsa bunu dinlememek akıllıca olmaz. Aynı zamanda işsiz de kalırsınız!

– İş dünyasında hız da kritik bir faktör oldu. Ne dersiniz?

Bu da bir bakıma yalınlıkla ilgili. Kurumsal bir şirkette çalışırken herhangi bir onayı almanız ne kadar sürüyor? Hız karmaşıklık içerisinde verilen ilk kayıptır. Karmaşıksanız hızı hemen kaybedersiniz.

– İş dünyası, süreçler, kurallar aslında basitleşmiyor. Hızlı ve yalın olmaya çalışırken yolda başka bir şeyleri kaybediyor muyuz? Yalınlık talebi, üreten şirketlerin daha fazla çalışmasını gerektirmiyor mu?

Basit kolay değildir. Biz birlikte çalışılması kolay olan bir şirketiz. Bu ürettiklerimizin basit veya kolay olduğu anlamına gelmiyor. SAP HANA mesela, kullanması basit ama kolay üretilmedi. Buradaki yalınlık; bakış açısı, nasıl anladığımız, nasıl yorumladığımız ve ürünlerimize ne şekilde aktardığımız. Kritik nokta burada.

– SAP, RunSimple stratejisi için HANA’yı mı öne çıkartıyor ?

Evet, kesinlikle. Bill’in demesiyle ‘HANA harika bir sadeleştiricidir.’ HANA sadeleştirme anlamındaki herşeydir. Gerçekten de sadeleştirme vaadimizin ana kaynağı HANA.

– Hikaye Anlatıcılığı. Bu ilk defa duyduğumuz bir ünvan, çok yaratıcı açıkçası. Nasıl oluştu bu ünvan?

Bu Bill’in zekasının bir ürünü ve onun ağzından çıktı. Bunu kendime mâl edemem. Çok farklı değil mi? Sohbeti değiştiriyor öncelikle. Sohbeti değiştiren her şey iyidir. Bu birinci getirisi. Ben bu rolü bir sorumluluk olarak alıyorum. Hikaye anlatmak nedir? Bu sadece bir pazarlama hikayesi anlatmak değil benim açımdan. Teknolojide yaptıklarımız çok karmaşık. Bu kadar karmaşık bir işi nasıl sadeleştirip günlük hayata uygun olarak anlatabilirsiniz? İşte bu yüzden bu işi seviyorum. Gündelik hayattaki kişilerin zihinlerini açıyorsunuz.

Örneğin bir restoran sahibini düşünün. Teknoloji kullanarak, hangi saatlerde hangi yemeği daha fazla sattığını, happy hour’ların hangi saatte daha etkili olduğu konusunda bilgiye sahip olabilir ve işini geliştirebilir. Bill’in stratejisi; markamızı insanların daha fazla anlayabileceği şekle getirerek, markamızın kullanıcılarımıza ve onların müşterilerine dokunmasını sağlamak. Benim işim de bu konuda yardım etmek. Böyle bir vizyonun Apple gibi bugüne kadar ki stratejisini pazarlama üzerine kuran bir şirketten değil de, SAP’den gelmiş olması beni daha da heyecanlandırıyor.

– Bu keyifli sohbet için teşekkürler.

Ben teşekkür ederim.

Not: Söyleşide geçen tüm markalar ilgili şirketlerin tescilli markalarıdır.

İrem Sokullu

İstanbul’da doğdu ve hep İstanbul’da yaşadı. KAL'dan sonra Marmara Üniversitesi’nde Almanca Enformatik Bölümü’nde okudu. SAP Türkiye’de başladığı danışmanlık ve proje yöneticiliği kariyerini freelance olarak devam ettirmektedir. Seyahat etme hobisi onu bir noktada fotoğrafla buluşturdu ve fotoğraf onun için büyük bir tutkuya dönüştü. İçine girdiği dünya onu sosyoloji eğitimi görmeye ve kendi yaşadıkları üzerine yazmaya yöneltti. Gelecekteki yaşam üzerine kafa yormaktadır..