BioHacking ve Teemu Arina – Bölüm 1/2

by İrem Sokullu 0

>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın birinci bölümü (1/2) <<<

>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın ikinci bölümünü (2/2) buradan okuyabilirsiniz <<<

‘Günümüzde hiç kimsenin sizin sağlığınızla, kendiniz kadar ilgilenmeyeceğine inanıyorum.’

Teemu Arina_BiohackerBiohacker Teemu Arina ile DIGIT.EMEA.’da çok yararlı bir söyleşi yaptık.

Sağlık sorunlarınız olduğu için bu konuyla ilgilisiniz. Lütfen bize nasıl biohacker olduğunuzu anlatın.

Hayatım boyunca çok çalıştım ama strese girmedim. On altı yaşımdayken ilk şirketimi kurdum. On sekizimde, bir lisede öğretmenlik yapıyordum. On dokuzumdayken de öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlıyordum.

Otuzuma geldiğimde ise kendimi yaşlı hissetmeye başladım. Strese bağlı bir hastalığa sahiptim, ülser olmuştum. Bu enerji seviyelerimi aşağı çekiyordu. Doktora gittim, ülser teşhisi kondu ve her doktorun yaptığı gibi ilaç tedavisine başlandı. Amaç, mide asidinin düşürülmesiydi. Tedavi sayesinde ağrılarım azalmıştı ama enerjim de son derece düşmüştü. Altı hafta sonra ilacı kestim ama ağrılar tekrar başladı. Tekrar doktora gittim ve bana üç aylık bir kür verdi ve bazı insanların hayatlarının sonuna kadar ilaç kullanmak zorunda kalabileceklerini anlattı. Ben de kendime, bunu yapmayacağımı söyledim. Birçok insanın yaptığını yapmaya, internette durumumla ilgili araştırmalar yapmaya başladım.

Ben sistematik düşünürüm. Karmaşık sistemlerin nasıl çözüleceğini iyi bilirim. Elimizdeki veriler neler, ne tür süreçler var ve sonuçlarının neler olacağına dair bilgi toplamaya çalıştım.

Yılda yüze yakın sunum yaparım. Doğrudan bilimsel araştırma sitesi olan PubMed sitesine girdim (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed). Bu tür konularla ilgili en geniş veri tabanına sahip bir sitedir. Kendi durumumu inceledim ve ilaç tedavisinin uzun vadede işe yaramayacağına karar verdim. İlaca son vermenin de mide asidinin oluşmasının da bir nedeni vardı. Enfeksiyon riski bağırsak florasını etkiliyordu vs. Ülser konusunu araştırmaya başladım ama araştırmalarımın ağırlığını düşük seviye iltihaplı hastalıklar ve iltihap önleyici sistemler konusuna vermeye başladım. İnsanlar iltihap nedeni ile hastalanıyorlardı. Elimde koca koca Excel dosyaları oluşmuştu.

‘Quantified Self’ oluşumuna katıldım. Sistemin nasıl işlediğini öğrenmeye çalıştım ve giyilebilir teknolojiler ve mobil çözümlerle bir sürü bilginin izini sürebileceğinizi öğrendim. Bazıları, birçok şeyi otomatik olarak yapabiliyorlar.

Biometrik bir t-shirtüm var mesela. Kalp atışlarım gibi benim yaşamsal sinyallerimi ölçüyor. Böylece, o günün bütün resmini görebiliyordum. Kalbimi ölçmeye başladım. Bu kara kutuyu gün ışığına çıkarmam gerekiyordu. Çalışmalarımı toparlayıp bir özetini çıkardım ve doktorumla bir plan yaptık.

Benim varsayımım şuydu; yoğun ve stresli bir çalışma dönemi sonunda vücudumda bir dengesizlik ortaya çıkmıştı ve bu iltihabî hastalığın nedeni de bu dengesizlikti ve bir türlü iyileşmiyordu. Aslında insan vücudu kendi kendini iyileştirme konusunda çok iyidir. Amacım da oluşan bu dengesizliği ortadan kaldırmaktı. Bir diyet uygulamaya karar verdim. Bir sürü yiyecek maddesini ve benim konumla olan ilgisini inceledim. Ayrıca, meditasyon, stres yönetimi gibi konulara daldım. Nefes alma teknikleri yoluyla stresle baş etme yöntemlerini inceledim. Ek besin maddeleri ve egzersizleri inceledim. Çok fazla egzersiz iltihaba neden olabiliyor, azı da bir işe yaramıyor. Kısa süreli egzersizlerde hormon salınımının düzeldiğini ve birtakım biyomedikal reaksiyonların tetiklendiğini ancak bunun iltihap artışına yol açmadığını keşfettim.

Örneğin, yedi dakikalık bir egzersizin benim vücudum için en iyisi olduğuna karar verdim. Bu bilgiyi de doktorumla paylaştım. Doktorum da bana; “insanlar her gün bana geliyorlar ve sigarayı bırakamadıklarından şikâyet ediyorlar ve sen her şeyi değiştireceğini söylüyorsun. Daha fazla uyumalı, diyetine dikkat etmeli ve daha çok spor yapmalısın” diyordu.

“Quantified Self”den edindiğim araçlarla işi tamamen bir oyuna döktüm. Elimde rakamlar vardı. Kocaman bir geri besleme döngüsü oluşmuştu. Ceketimin yakasında, vücudumun duruşunu kontrol eden bir sensör var. Demin, öne eğildiğimde titreşti. İşte bu sayede döngü süresini kısaltabiliyorum.

Bu sizin farkındalığınızı mı arttırdı?

Bazı şeylerin farkına vardım. Tekrar, öğrenmeyi kolaylaştırır. Aslında siz sürekli sinir sisteminize yeni programlar eklemektesiniz. Her türlü davranış değişikliği burada önemli yer tutar. Tekrarlama olumlu bir ileticidir de aynı zamanda. Ödüllendiricidir de, yaptığınız şeyin doğru olduğunu söyler size.

Ben, herhangi bir konuda kendimi düzelttiğimde bu bana bir ferahlık veriyor. Her türlü davranış değişikliği sizde olumlu bir hava yaratır. Bir kaç hafta ya da bir-iki ay sonra eskiye dönmeyi istemezsiniz.

Bu, diyet için de söz konusudur. Birçok insan, kilo vermek için diyet uygulamaya başlar. Bu aslında korkunç bir deneyimdir. Enerjilerinin gittikçe azaldığını hissederler. Kendilerini hiç de sağlıklı hissetmezler ama kilolarını da vermek zorundadırlar. Bu istek zamanla depreşir ve tekrar eski alışkanlıklarına geri dönmeyi arzularlar ama diyeti sürdürürseniz, bir noktadan sonra sizde bir tatmin hissi uyandırmaya başlar. Altı ya da sekiz hafta sonra artık eski halinize dönmeyi asla istemezsiniz.

Yeni amacım buydu, geri bildirim almak ve geri bildirim sürelerini kısaltarak davranışlarımı değiştirmek.

Nihayet, bu protokolü uygulamaya başladıktan iki ay sonra ağrılarım kayboldu. Bundan da bir ay sonra muazzam bir enerjiye kavuşmuştum. Artık eskiye dönmeyi asla kabullenmiyordum.

Bu deneyimimi de mevcut teknolojileri kullanarak insanlarla paylaşmak istiyordum.

2013 yılında ilk buluşmayı tertipledim ve transhümanizm, teknoloji ve sağlıkla ilgilenen insanları bu buluşmaya davet ettim. O günlerde Finlandiya’da bu tarz teknolojiler pek yoktu ama bu oluşum çok çabuk büyüdü. Şu an oluşumumuzda biohacking ve “Quantified Self” ile ilgilenen 3.000 kişi bulunuyor. Avrupa’daki en geniş çaplı organizasyonlardan biri konumundayız.

Bir “Biohacker Zirvesi” organize ettik. Bu konuyla ilgili yirmi ülkeden beş yüzün üzerinde fikir önderi ve uzmanı bu zirveye davet ettik. Seneye bu rakam bin mertebesine çıkacak. Tıp doktorum Olli Sovijärvi ve beslenme uzmanım Jaakko Halmetoja ile bir ekip kurduk. Yılda yaklaşık yüz sunum yapıyoruz.

İlk önce Olli’yi ziyaret etmiştim, o sırada ABD’de, çok sayıda test verilerine dayalı bir ilaç tedavisi konusunda yepyeni bir yaklaşım üzerinde çalışmalar yapıyordu. Normal doktorların yaptığından çok daha fazla sayıda laboratuvar tahlili ve analizi yapıyordu. Hastalığın ana kökenimi bulmaya çalışıyordu. İnsanların, belirli diyetler uygulamaları suretiyle yaşam biçimlerini değiştirmeye çalışmalarını sağlıyordu.

Uyguladığım protokolleri onunla da paylaştım. Çok heyecanlandı. Kısa sürede arkadaş olduk ve bir kaç hafta içerisinde de bu bilgileri bir kitap olarak yayınlamaya karar verdik çünkü elimizde, günümüz insanının davranışlarını nasıl değiştirebileceğimize dair bir “kullanma kılavuzu” bulunmuyordu. Benzer konuda bir kitap yazmış olan bir başka beslenme uzmanı da sonradan ekibe katıldı.

Demek ki siz, teknolojik tarafta yer alıyorsunuz.

Evet, ben ekibin teknolojik tarafını yönetiyorum ve kitabın yazımından da ben sorumluyum. Bu arada bol miktarda da tıbbî araştırma yapıyorum ve çalışmaları gözden geçiriyorum. Kitabımızın kaynakçasında binden fazla kitabın ismi yer alıyor. Kitap şu an Finlandiya’da en çok satan kitaplar listesinin üst sıralarında. Sadece “Uyku” bölümünün İngilizce metni var, kitabın geri kalanı ise, şimdilik Fince.

Kitabınızda 5 ana bölüm bulunuyor; beslenme, uyku, beyin, çalışma ve egzersiz. Neden bu bölümler var ve bu bölümler neleri içeriyor?

Ne olduğunun anlaşılmasının önemli olduğuna inandığımız konuları ele aldık.

Örneğin “Uyku”, biri uyuduğunda neler olur? Orada çalışan sistemleri inceliyoruz. Gecede yedi ilâ dokuz saat uyursunuz ama önemli olan uyku şeklinizdir; REM uykusu, derin uyku, uyurken sık sık uyanır mısınız, ya da uyku apneniz var mı?

Sonra, çözüm metotlarına geçiyoruz. Bu konularla ilgili yığınla araştırma var, bunun yanı sıra “Quantified Self” var. Şayet uyku probleminiz varsa, size bazı teknikler öneriyoruz.

Kitapta bazı reçeteler de yer alıyor. Örneğin bütün gece bir uçak yolculuğu yapacaksanız, mışıl mışıl uyumanızı sağlayacak bazı teknikler önerebiliyoruz. Sistemin nasıl çalıştığını anlayınca, kapalı kapıların nasıl kolayca açıldığını görebiliyorsunuz. Örneğin, egzersiz. İnsanlar ya çok fazla ya da çok az egzersiz yapıyorlar. Genelde, belli miktarda ve kısa süreli bir egzersiz size en fazla faydayı sağlıyor. Burada amaç, en uygun minimumu yakalamaktır. İşte bu, etkin düşünme becerisidir. Beslenme bölümümüzde iki ana yaklaşım bulunmaktadır. Önce insanların milliyetleri hakkında yol gösterici ilkeler ve ardından da uygulanacak diyetler. Bütün bunlar, “biri, hepsine uyar” yaklaşımıdır. Ortalama çalışmaları derleyip bireylere uygulamaya çalışıyoruz. Ancak, tüm bunlar doğru değil çünkü her bireyin genetik farklılıkları, çevre faktörleri ve ayrı ayrı yaşam biçimleri var.

Her birey emsalsizdir. Aktive olacak genlerimizi yaşam biçimimizi belirlemektedir. Buna “epigenetics” (farklılaşma) deniliyor.

Mevcut durumunuzu değerlendirmeniz gerekiyor. Birine uyan bir yöntem bir başkasına hiç mi hiç uymayabiliyor. İşte bu nedenle “Quantified Self” yaklaşımını tercih ediyoruz.

Biohacking sistematik düşüncenin ta kendisidir; uzmanlarınıza ve sezgilerinize güvenmeyip kontrol etmenizdir. Bilimsel araştırmalar ya da, uzman görüşleri üçüncü kişi beyanlarıdır. Kendi üzerinizde denediğinizde size uyup, uymadığı belli olur. Tıpkı Einstein’ın dediği gibi, “Doğru bilgi gerçek deneyimdir.”

Sorun, bunu nasıl yapacağımızdır. Bir de, kontrol ediyormuş gibi yapmak var. Bu, tamamen geleneksel yöntemlerden farklı bir şeydir. Burada araştırma konusu kendinizsiniz ve deneyi de kendi üzerinizde yapıyorsunuz. Bu da davranış değişikliği ile sonuçlanıyor zira artık dikkat etmeye başlıyorsunuz. Birdenbire uykunuzu düşünmeye başlıyorsunuz, ne kadar uyuyorsunuz ve uykunuzu etkileyen nedenler neler, gibi. Sonra değiştirmeniz gereken bazı alışkanlıklarınızın olduğunu fark etmeye başlıyorsunuz.

İşte bu yüzden bazı teknolojiler kullanıyoruz. Bunlar bir çeşit ayna görevi görüyor. Bir “activity tracker” (hareket izleme cihazı) satın alıyorsunuz. Buradaki kayıtların bir kısmı doğru olmasa bile, davranışlarınız değişmeye başlıyor. Artık asansöre binmek yerine merdivenleri tırmanmayı tercih ediyorsunuz.

Peki, ya beyin?

İnsanların egzersiz, beslenme ve uyku konularına bir itirazı yok. İyi bir diyet uygulamazsanız ve egzersiz de yapmazsanız, beyniniz de iyi çalışmayacaktır. Çok güzel bir söz vardır; “Bazı insanlar ıslanır, bazıları ise yağmuru teninde hisseder.” Perspektif meselesi.

“Beyin” bölümünde bu tür konuları ele alıyoruz. Toplumda, birçok insan zihinsel problemler yaşıyor. Serotonin gibi inhibitörler kullanıyorlar ama birçoğu depresyonda. Bir şekilde onları ilaçla tedavi edebilirsiniz ama nörotransmiterleri (sinirdevim salgısı, dopamin gibi) üretecek hammaddeniz yoksa ne yapacaksınız, eğer bağırsak floranızın dengesi bozulmuşsa? Serotonin denen maddenin yüzde doksanı bağırsakta üretilir. Yine beynimizde haz duyma duygusu yaratan nörotransmiterler de bağırsakta üretilir. Şayet bağırsaklarınız düzgün çalışmıyorsa, bundan beyniniz de memnun kalmayacaktır. İşte o zaman ilaç kullanmaya başlarsınız, birçok aşamayı bypass ettikten sonra doğrudan hastalık aşamasına müdahale edersiniz ama olayın kökenine inememiş olursunuz. Sonuç olarak, beyin ve bağırsak bağlantısı konusunda birçok çalışmalar yapılıyor. Bizim de işlediğimiz konular bunlar.

Çalışma konusuna gelecek olursak?

Burada çalışmanın amacı üretimseldir. Yaptığınız iş, o iş için harcadığınız zamana bağlı değildir ya da rutin olarak yaptığınız işler, verimliliğinizle bağlantılı değildir. Buradaki sorun üretken olup olmamanız ve sizden istenen sonuçlara ulaşıp ulaşmadığınızdır. Sekiz saatlik bir çalışma sürecinden söz ediyorsak, bunun sadece bir saati verimli çalışmadır. Sorun, bu bir saatlik etkin çalışmayı ne zaman yapabildiğiniz ve sonuçta ne elde ettiğinizdir.

Evimizi nasıl daha yaşanabilir bir hale getirebileceğimizle ilgili bölümler de ilave edebiliriz. Bir başka konu, çocuklarımızı nasıl daha sağlıklı yaşar hale getirebileceğimiz olabilir.

>> Teemu Arina ile yapılan röportajın birinci bölüm sonu (1/2) <<<

>>> Teemu Arina ile yapılan röportajın ikinci bölümünü (2/2) buradan okuyabilirsiniz <<<